CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞU ve TRANSSEKSÜALİTE

Cinsel Kimlik Bozukluğu (CKB), karşı cinsiyetle güçlü ve sürekli bir özdeşim kurma olarak tanımlanmaktadır.  Transseksüel yanlış bedende doğduğuna inanan, cinsel kimlik bozukluğu olan kişidir. Böyle kişilerin  cinsel anatomileriyle ilgili olarak derin ve uzun sureli bir uzlaşmazlıkları vardır. Erken çocukluk döneminden itibaren diğer cinsiyetin oyunlarını, giyim tarzını tercih etme, diğer cinsiyete ait olduğunu hissetme söz konusudur. Biyolojik erkek transseksüeller çocukken sert erkek oyunlarından hoşlanmadıklarını, bebeklerle oynamayı ve süslü elbiseler giymeyi sevdiklerini söylerler. Biyolojik kadın transseksüeller ise genellikle elbise giymekten hoşlanmadıklarını, erkeksi davranışları olduğunu, erkek oyunları oynadıklarını ve oyun arkadaşı olarak erkekleri tercih ettiklerini bildirirler.

Ergenliğe geçiş transseksüellerin yaşadıkları bedensel değişim vücutlarından duydukları rahatsızlığı artırdığı için özellikle zor bir dönemdir. Kadınlar adet görmekten, memelerinin büyümesinden nefret eder, memelerini bağlayarak veya bol giysiler giyerek saklamaya çalışırlar. Bazıları ise ameliyatla memelerini aldırır. Kişinin gelişimi boyunca cinsel kimliği ile ilgili endişeler, belirsizlikler ve sorular devam ederek kişinin hayatının en önemli yanı haline gelebilir. Ya da görece olarak daha çatışmasız bir cinsel kimlik gelişimine ulaşılabilir. Daha sonra kişinin sorunu, cinsel kimlik problemi, cinsiyet disforisi, cinsiyet problemi, cinsiyet kaygısı, cinsiyet çatışması veya transseksüalizm olarak değişik şekillerde adlandırılır.

Son verilere göre  sıklığı erkeklerde 11.000’de 1 ve kadınlarda 30.000’de 1’dir. Cinsel kimlik bozukluğunun erkeklerde görülme sıklığı kadınlardakinden 3-5 kat daha fazla olarak bildirilmektedir. Ayrıca araştırmalar bulundukları cinsiyetten hoşnutsuzluk davranışları tespit edilen çocukların çoğunun transgender bir yetişkin olmadığını göstermiştir. Yetişkinlik çağında transgender olan çoğu kişinin ise çocukluk çağlarında böyle bir tanı almadıkları bildirilmiştir.

Cinsel kimlik sorununu artıran 4 durum gözlenmiştir:

1-Hastanın depresyonu, bipolar bozukluğu, madde bağımlılığı, disosiyatif kimlik bozukluğu, davranım bozukluğu bulunduğunda ve anksiyeteli görüldüğünde, daha önce tespit edilmemiş cinsel kimlik sorunları çoğunlukla teşhis edilebilmektedir.

2- Bazı erkek transvestistler, kadın taklitçileri, transgender kişiler, erkek ve kadın eşcinseller cinsel kimlik bozukluğu formu alabilmektedir.

3- Bazı kişilerin cinsel kimlik bozukluğunun yoğunluğu klinik eşiğin altında ve üstünde olmak üzere dalgalanabilmektedir.

4- Kadın bedenine sahip kişilerdeki cinsel kimlik sorunları daha az fark edilebilmektedir.

Nedenleri:

Çocukların çoğu doğuştan gelen cinsel kimliklerine uyumlu gelişirler. Cinsel kimliğin biçimlenmesi çocuğun mizacı ile ailesinin tutumu ve niteliğinden etkilenir. Kültürel olarak kabul görmüş cinsiyet rolleri mevcuttur ve erkek çocuktan kadınsı davranışlar, kız çocuktan da erkeksi davranışlar beklenmez. Erkek oyunları (hırsız-polis gibi) ve kız oyunları (oyuncak bebekler-evcilik gibi) ayrıdır. Bu roller zamanla öğrenilir. Bazı araştırmacılar ise bazı erkek çocukların hassas-kırılgan mizaçlı ve bazı kız çocukların ise hiperaktif-agresif olduklarını öne sürüp basmakalıp bir şekilde bu çocukları sırasıyla kadınsı ya da erkeksi olarak nitelendirmektedirler.

Psikoanalitik kuram erken dönemdeki ebeveyn-çocuk ilişkisine odaklanmıştır. Buna göre erkek transseksüellerde çocukluk döneminde aşırı yakın ana-oğul ilişkisi ve uzak-saldırgan baba figürünün etkisi vardır. Böyle bir aile ortamı güçlü bir anne özdeşimine yol açabilmekte ve erkek çocukta kadın cinsel kimliği ve cinsel rolüne uyan değişimler olabilmektedir. Aynı şekilde, silik ve zayıf annesi olan kız çocuk, baskın ve güçlü babayla özdeşim yaparak kendi kadınsı cinsel kimliğini reddedebilmektedir.

Sosyal-öğrenme kuramına göre ise karşı cinsiyetten olan ebeveynle yakın olup onun davranışlarını benimseyen çocuk ebeveyn tarafından pozitif yönde pekiştirilirse çocuğun karşı cinsle olan özdeşimi desteklenmiş olur. Bazı çocuklara karşıt cinsin kimliğini benimsediklerinde daha değerli olacakları mesajı verilir. Reddedilmiş yahut istismar edilmiş çocuklarda bu düşünce daha kolay ortaya çıkabilir. Cinsel kimlik sorunu ayrıca uzun süreli anne yokluğu ve ölümü ya da depresyonla da tetiklenebilir. Böyle durumlarda genç erkek kendini kadınlaştırarak annesinin yerine kendisini koyma eğilimine girebilir.

Biyolojik kuramlar ise beyindeki farklılaşmanın cinsel kimlik sorunlarına neden olduğunu önerir ve son yıllarda yapılan araştırmaların sonuçları biyolojik kuramları destekler niteliktedir. Cinsel işlevleri kontrol eden beynin içinde derin olarak yer alan stria terminalis adı verilen ince yapı şekil ve nöron sayısı bakımından kadın ve erkekte farklıdır. Erkek transseksüellerde bu yapının erkekten çok kadına benzediğini ve erkek transseksüellerde stria terminalisteki nöron sayısının kadındaki gibi olduğu bulunmuştur. Beyindeki bu farklılaşmanın doğum öncesi maruz kalınan hormonlar nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Hayvan deneyleri doğum öncesi dönemde fenobarbital ve fenitoin gibi epilepsi ilaçlarına maruz kalmanın cinsel farklılaşmayı sağlayan hormon düzeylerini değiştirdiğini göstermiştir. Erişkinde hormon tedavisi veya seks hormon düzeyindeki oynamalar ise beynin stria terminalisindeki nöron sayısını etkilememektedir.

Memelilerde fetüsün dinlenme durumu kadındır. Ancak fetüs gelişirken testislerin gelişiminden sorumlu olan Y kromozomu sayesinde erkek androjeni salgılanarak fetüsün erkek olması sağlanır. Kadın genital organları ise testisler ve androjen olmadan gelişir. Yani erkek olup olmama, fetal ve perinatal androjenlere bağlıdır. Cinsel davranışlar, evrimsel olarak ilkel kabul edilen hayvanlarda seks steroidlerine bağlı olarak belirlenirken bu durum evrimsel sürecin daha üst basamağında yer alan insanlarda gerilemiştir. Sonuç olarak da seks steroidleri yetişkin insanda ancak davranışları etkileyebilmektedir. Örneğin testosteron kadında libidoyu ve öfkeyi artırabilirken; östrojen erkekte libidoyu ve öfkeyi azaltabilir. Erkeksilik, kadınsılık ve cinsel kimlik prenatal hormonal etmenlerden postnatal etmenlere kıyasla daha fazla etkilenir.

Kimlik disforisine neden olacak genetik nedenler hala araştırılmaktadır. Bu güne kadar cinsel kimlik sorununa yol açacak bir gen dizisi ya da kromozomal varyant bulunamamıştır. İkiz çalışmalarından da tutarlı bir sonuç elde edilememiştir.

Kimlik disforisinin nedenini anlamaya yönelik olarak BOS incelenmesi, beyne giden kan miktarının değerlendirilmesi, beyinsel aktivite ölçümü vb. gibi çalışmalar sürmektedir.

Transgender kişilerin çoğunun solak olması tesadüfen ortaya çıkan bir bulgudur ve nedeni bilinmemektedir.