Kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de cinsel istek düzeyinin az olduğuna karar vermek ve cinsel istek bozukluğu tanısı koymak zordur. Bunun en önemli nedeni, genel popülasyonda cinsel aktivite isteğinin sıklığı ve yoğunluğu ile ilgili sayısal veriler olmamasıdır. Tanı koyarken, hastanın cinsel aktiviteye çok nadiren istek duyduğunu ya da hiç duymadığını bildirmesi önemlidir. Ayrıca bu durumun kişide stres kaynağı olması ya da cinsel istekte belirgin ve ısrarcı bir azalma varlığı da söz konusu olmalıdır.
DSM-5 Erkekte Düşük Cinsel İstek Bozukluğu Tanı Ölçütleri
- Cinsel içerikli düşüncelerin ya da düşlemlerin ve cinsel etkinlik için isteğin, sürekli ya da yineleyici olarak az olması (ya da olmaması). Klinisyen, kişinin yaşı ve yaşamındaki genel ve toplumsal- kültürel durum gibi cinsel işlevselliğini etkileyebilecek etkenleri göz önünde bulundurarak böyle bir yargıya varır.
- A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık altı aydır sürmektedir.
- A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
- Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.
Alttipleri:
Olup olmadığını belirtiniz:
Yaşam boyu: Bu bozukluk, kişi cinsel açıdan etkin olduğundan beri vardır.
Edinsel: Bu bozukluk, oldukça olağan bir cinsel işlevsellik evresinden sonra başlamıştır.
Olup olmadığını belirtiniz:
Yaygın: Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir.
Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar.
O sıradaki ağırlığını belirtiniz:
Ağır olmayan: A tanı ölçütündeki belirtiler az sıkıntı doğurur.
Orta derecede: A tanı Ölçütündeki belirtiler orta düzeyde bir sıkıntı doğurur.
Ağır: A tanı ölçütündeki belirtiler çok sıkıntı doğurur.
Sıklığı
Laumann ve arkadaşları tarafından yapılan genel toplum çalışmasında, erkek katılımcıların % 16’sı “son 12 ayda birkaç ay veya daha uzun süren sekse karşı ilgisiz olduğunuz bir dönem oldu mu?” sorusunu “evet” olarak yanıtlamıştır. Ayrıca çeşitli araştırma verileri erkekler arasında edinsel ve durumsal tip cinsel istek azlığı tipinin en sık olduğuna işaret etmektedir.
Nedenleri
Androjen azalmasıyla sonuçlanan cerrahi veya kimyasal kastrasyon, yaşlanma ve hipogonadal durumlar erkekte cinsel istekte ve etkinlikte azalmaya yolaçar.
Yaşlanma, testesteron ve cinsel isteği konu alan bir çalışmada yaşlanma ve libido arasında güçlü bir ilişki varken libido ve androjen aktivitesi arasındaki ilişkinin (yaşlanan erkeklerde) zayıf olduğu bulunmuştur. Bu nedenle endokrinolojik olmayan etmenlerin yaşlılarda cinsel isteksizlikte önemli olduğu düşünülmektedir.
Bu etmenler arasında evlilik sorunları, partnerin çekiciliğinde azalma, kronik hastalık varlığı dikkate alınmalıdır.
Ayrıca düşük cinsel istek bozukluğu saptanan her erkekte ilaç kullanımı özenle sorgulanmalıdır. Tedavi amaçlı kullanılan pekçok ilaç ve alkol-madde kullanım bozuklukları da cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir.
Artmış prolaktin seviyeleri de kadın ve erkeklerdeki cinsel istek ve hormonlarla ilgili önemli bilgiler verir. Hiperprolaktinemik erkekler ereksiyon ve/veya ejekülasyon bozukluğu yanında cinsel istek güçlükleri de tanımlamaktadır.
Erkekte psikososyal stres varlığı ve diğer bir psikiyatrik bozukluk da önemli etyolojik etmenlerdir.
Parafili, hiperseksüel bozukluk, cinsel kimlik bozukluğu ve eşcinsel yönelim gibi durumlarda da cinsel isteksizlik görülebilir.
Ayırıcı Tanı
Olası genel tıbbi durumların, tedavi amaçlı kullanılan ilaçların ve alkol-madde kullanım bozukluklarının dışlanması ayırıcı tanıda ilk adımdır. Hipogonadizmin tespiti için testosterone ölçülmesi gerekebilir. Biyolojik nedenler dışlandıktan sonra daha ayrıntılı bir cinsel gelişim öyküsü alınmalıdır. Erkeğin mastürbasyon sıklığı ve fantezilerinin örüntüsü öğrenilerek olağandışı bir uyarılma örüntüsü olup olmadığı anlaşılabilir.
Eğer erkek sıklıkla, partnerini içermeyen bir fanteziyi ya da partnerinin katılmayacağı aktiviteleri düşünerek mastürbasyon yapıyorsa sorun düşük cinsel istek bozukluğu olmayabilir. Çoğu durumda, sorunun açık bir etiyolojisi yoktur. Hasta, cinsel aktiviteye karşı ilgi düşüklüğünün yaşam boyu olduğuna dair öykü verebilir.
İstek azlığının nedeni depresif bozukluk ya da hipogonadizm ve hiperprolaktinemi gibi bir durumsa öncelikle bunların tanı ve tedavisi yapılır.
Tedavi
Erkekte hipoaktif cinsel istek bozukluğunun erken-başlangıçlı tipinde ilk yaklaşım genellikle, isteği etkileyen herhangi bir tutum ya da inancın dikkatle incelenmesidir.
- Klinisyen aynı zamanda, partnerin hastada daha fazla istek oluşturabilmek için yapabileceği aktiviteler olup olmadığına da odaklanabilir.
- Cinsel partnerler arasında cinsel istekte büyük faklılık varsa çifte, cinsel etkinlik isteğinin yorgunluk ve zihinsel uğraş gibi dış etmenlerden etkilenebileceği anlatılmalıdır.
- Çiftin birbiriyle cinsel beklentilerini açıkça konuşmak yönünde cesaretlendirilmesi gerekir.
- Romantik içerikli “geçiş aktiviteleri” önermek ve cinsel aktivite sıklığı konusunda çift arasında uzlaşma sağlamak da sorunu çözmede faydalı yaklaşımlardır.
Cinsel istek uyumsuzluklarında her iki partnere odaklanmak ve birinin cinsel isteğini azaltmaya çalışırken aynı zamanda diğerinin isteğini artırmaya çalışmak gerekir.
İstek azlığı depresif bozukluğa bağlıysa öncelikle depresyon tedavi edilmeli ve depreston düzeldikçe isteğin artıp artmadığı izlenmelidir. Depresyonun tedavisinde kullanılacak antidepresan ilacın cinsel yan etkileri minimum düzeyde olmalıdır. Psikoterapi mutlaka düşünülmelidir.
Endokrin bozukluklarda hormon düzeylerinin normale getirilmesi libidoyu artırabilir. Testosteron replasmanı yalnızca kesin hipogonadizm vakalarında düşünülmelidir. Eğer testosteron düzeyi, tutarlı olarak normalin altındaysa, testosteron uygulaması düşünülebilir. Testosteron verilen kişide prostat-spesifik antijen (PSA) düzeyi genel olarak 3 ng/ml altında olmalıdır. Testosteron uygulama yolu dikkatle düşünülmelidir çünkü intramusküler uygulama, suprafizyolojik düzeyleri (daha etkili değildir) takiben subnormal düzeyler oluşturur. Oral androjenler hepatotoksik olabilir. Dolayısıyla muhtemelen transdermal (bant, jel) ya da hatta trans-bukkal uygulama tercih edilmelidir. Amaç fizyolojik testosteron düzeylerini yeniden elde etmektir. Düzenli testosteron uygulaması sırasında rutin lipid, hematokrit ve PSA düzeyleri izlemi önerilir.
Hormon düzeyleri normal sınırlarda olan bir erkeğe, cinsel isteği artırmak amacıyla testosteron verilmesi uygun değildir. Eksojen testosteronun varolan veya gizli bir prostat kanserinin büyümesini hızlandıracağı ve prostat kanseri gelişim riskini artıracağı göz önünde bulundurulmalıdır.
